Makalenin resmi.

İnsanın Kendi Hapishanesi

Hayat, düze çıkılan bir yer mi?

Şu sınavı atlatayım, şu mülakatı geçeyim, şu tezi savunayım bir... Sonra düze çıkacağım. Hayat, düze çıkılan bir yer mi yoksa dağlarla tepelerle, obruklarla, çukurlarla, mağaralarla dolu bir yer, tabiri caizse tüm iniş ve çıkışlarıyla bir rollercoaster mı? Hayatta mutlu olmak zorunda değiliz, hayat bir mutluluk arayışı değildir düşüncesinin bizi özgürleştirdiği doğru, ama zaman zaman karamsarlaşmamızda da etkisi olduğunu hissediyorum, belki de böyle olması gerekiyordur.

Güvenlik duygusuna zarar veren bazı kırılmalar insanın anlam dünyasında zelzeleye sebep olur diyor varoluşçular. Bir zamanlar hayatın anlamına dair düşünme ihtiyacı hissetmeden mutlu mesut yaşarken (doğrusu, arka planda güp güp atan bu soruları cevaplamayı günlük meşgalelerle ertelerken) artık bu sorulara cevap aramaktan başka bir çare kalmaz. Bu görevi layığıyla tamamlayabilecek miyiz? Yoksa anlamsızlık denizinde kulaç atmaya devam mı edeceğiz?

İnsanın kendi hapishanesinin parmaklıklarını kendi elleriyle inşa ettiğini, tam olarak bu metaforla sıkça duyarız. Bırakın bu hapishaneden hemen çıkabilmeyi bu parmaklıkları fark etmek bile çok zaman alıyor. Bir uzman olarak insanlara kendi hapishanelerini göstermeye çalışıyorum (içeride olan biz olmadığımızdan başkalarınınkini daha kolay fark ediyoruz, kendi parmaklıklarım neye benziyordur acaba) ama bunu fark edemeyen herkesi de canı gönülden anlıyorum. Ya da fark edip de çıkamayacağına dair umutsuzluğa kapılan, kendine parmaklıklarla birlikte bir gardiyan ordusu da inşa etmiş insanlar, sizleri de anlıyorum.

Emre Ergin tarafından, aşk ile yapılmıştır.